27 Aralık 2010 Pazartesi

Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?


uzak deplasmanlardan sonra yakın bir deplasaman bulmanın sevinciyle bayrampasaya 4 otobus gittik hersey yolundaydı giderken macta güzel basladı bizim taki 42. dakikaya gelene kadar ondan sonra guray efendi show basladı 2 hatalı gol yiyince ikinci yarının basında maç 3-1 e geldi ve ondan sonrada mac koptu zaten takım direncini kaybetti ve son 10 sezonun en agır yenilgisini aldı arşivlere baktım son 10 sezonda boyle bir yenilgimiz yok ondan onceki sezon arşivlerini bulamadım maçın bitmesinin yaklaşmasıyla bayrampaşa tribunune giren kucukkoyluler bizimle ugrasmaya basladılar hatta mac oynanırken gelip stad dısından bizi tasladılar ne olduysa bundan sonra oldu zaten herkes sinirlenmeye basladı maç bitimiylede bize dogru kosan bir suru bayrampaşalı vardı:D cok komik goruntu olusturdular ama polisin mudahalesiyle geri gittiler stadın etrafından dagılmadılar polis bu konuda biraz aciz kaldı bizi taslıycaklarını bekliyoduk tamam ama molotov kokteyli hazırlıycak kadar kızıcaklarını bilmiyoduk 4 otobusten ilk otobusun kaptanı biraz salak olunca ortalık karıstı otobusunda cam kalmadı ama biz 15 mayısta bu işi çözeriz bu işin sonunu dusunmeyen bayrampaşalılara selam olsun onlar bize bagırdı macta osmanpaşa gelsin sizi kurtarsın diye bizde onlara burgazda bagırıcaz kucukkoy gelsin sizi kurtarsın diye bakalım o kardeşimiz dediğiniz kucukkoy sizi kurtarabilcekmi burgazda?

24 Aralık 2010 Cuma

Bayrampaşa geliyoruz!!!!

kısmetse geliyoruz pazar gunu istanbulda gorusmek dileğiyle:D


bu arada kagan a guzel fotosu için tesekkurler:D

19 Aralık 2010 Pazar

çamura ragmen kazandık


bugun camura ragmen zorda olsa son dakikadada olsa kazanmayı bildik serdal gercekten kaliteli topcu oldugunu attıgı golle gosterdi.Maç sonu kolbastıya butun bloglar bisey yazmış haklılar bende onlara katılıyorum bende yazıyım biseyler o zaman BİZ LÜLEBURGAZLIYIZ OLEEYYY!!!!

İstanbul caddesi değil sanki paris

her ne kadar belediye baskanımızı sevmeyenler olsada ben yılbası oncesi yaptıgı bu ısıklandırma sistemini cok sevdim ve begendim sevmeyenler ise hemen işin maliyetine giricek bakalım havada ne rakamlar ucusucak tesekkurler baskan sen buyuk dusunuyosun ama seni anlayamıyorlar

31 Ekim 2010 Pazar

Lüleburgazspor-İstanbulspor


iki takımda kotu giidyor ama artık bizim için bi dur deme zamanı mac 31.10.2010 da 8 kasım sehir stadında saat 13:30 da

14 Ekim 2010 Perşembe

Alında rahatlıyalım


gecen haftaki bana göre süpriz olan yenilgiyi unutmak için persembe gunu kazanmak zorundayız

14.10.2010 da saat 15 te lüleburgaz sehir stadındayız

9 Ekim 2010 Cumartesi

ZoRluKLaRı AşTıK GELİYORUZ!!!!!


uzun sureden sonra deplasman yapıyoruz 10.10.2010 da sabah 10:00 da menemendeyiz kısmetse mac saat 15 te hadi hayırlısı işallah 3 puanla doneriz

3 Ekim 2010 Pazar

rahat almamız lazım


biraz gecte olsa baslıgı actım saat 15:00 te stadtayız tahta tribunde yerimizi alıyoruz

3 ekim pazar saat 15:00 burgaz sehir stadı

28 Eylül 2010 Salı

yorumsuz


Neler söylemek istedim sen giderken
Sessiz çığlıklarım boğazımda düğümlendi,
adım atmak istedim
Koştuğumu sandım hatta
cümleler kurdum, anlattım sana derdimi
...hatta yalvardım, haykırdım sandım
oysa sen giderken ben ardından sadece, bakakaldım öylece donakaldım.
inanamadım
Kirpiğimden süzülen damla
Ve ayrılığın adı, hoşcakal
Sen gittikten sonra hoş kalırım mı sandın
alır mıyım bir bardak demli çayın tadını
Perdeyi açınca içeri giren güneş, ısıtır mı sandın
Görür müyüm sandın açan çiceği
bakar mıyım sandın batan güneşe
dilek tutar mıyım kayan yıldıza
Koklar mıyım sandın yağmurun kokusunu
sever miyim sence baharları?
Ayrılığın adı, hoşcakal
Ben senden sonra yaşar mıyım sandın
peki o zaman sende hoşcakal......................

25 Eylül 2010 Cumartesi

Puan istiyoruz puan


26 eylul pazar gunu alın şu macı be burgazım

18 Eylül 2010 Cumartesi

hakemlere ragmen 1 puan iyi

maca gitmemizle maç fiyatına yapılan yuzde yuz zammı duyunca sok olduk ve bizim solmaz beyin mantıgına gore dolması gereken stad bos kaldı resimde gozuktugu gibi
ve ardından taş tribunde yerimizi aldık ve mac basladı cokta iyi basladık 1-0ı yakaldık ardından 2 tane yuzde yuz gol kacırdık ve pozisyonlarda sonra hakem bey oynamaya basladı hemde ne oynamak bizimle ve takımla acayip oynadı ama yinede burgaz seyircisi iyi dayandı
ve asagıdaki kadroyu sevdim ben bundan sonra macları hep bu kadro seyredelim

17 Eylül 2010 Cuma

Başın sağolsun feritim...

bizi her zaman her yerde en iyi sekilde temsil eden ferit kardeşimiz annesini kaybetmiştir. başı sağolsun allah geride kalan sevenlerine sabır versin her ölüm erken ölümdür ve Ölüm eski bir şeydir, amma her insana yeni görünür.

16 Eylül 2010 Perşembe

3 te 3 İSTİYORUZ!!!


cuma günü stadta yerimizi alıyoruz işallah 3 te 3 yapıcaz

13 Eylül 2010 Pazartesi

Bari sen yuzumuzu guldur


gecen haftaki 3 puanı anlamlandıracak hafta bu hafta işallah iyi seyler olur bu hafta hadi be burgaz bari sen yuzumuzu guldur
not:emre tulu arkadasıma mac afişleri için tesekkur ederim:D:D

6 Eylül 2010 Pazartesi

O sene Bu sene


bugun guzel bir maç izledik ozellkile 2.yarıda ordudan alınan muhammedin oyuna girmesiyle burgazsporda cok sey değişti ben biraz umutluyum işallah bu umudumu devam ettirirler hadi be cocuklar yapın bizi şampiyon omuzlarda taşıyalım sizi

3 Eylül 2010 Cuma

Baslıyalım Artık:)

iyi baslıyalım iyi bitsin pazar gunu saat:16 :00 da her zamanki yerimizde kapalıdayız tisortlerimizle cok sekil olucaz cok

24 Ağustos 2010 Salı

işte bu yuzden kaybediyoruz


Malumunuz bir kaç gündür Real Madrid'e transfer olan Mesut Özil dillerde.İçimizden birilerinin buralara gelmesi gerçekten sevindirici.Ancak bu sevinci her zaman ki gibi zehir eden bir millete sahibiz.Şimdi ki çıkan tartışma ise Mesut'un etnik kimliği !Aylar öncesinde Mesut'un verdiği bir demeç var...Kendisine bir Türk olarak Alman Milli Takımında gol atmanın nasıl bir duygu olduğu soruluyor, oda kendisinin Kürt kökenli olduğu yanıtını veriyor.Bunun üzerine Türk basını olayı alevlendirdikçe alevlendiriyor..Dillendirdikçe dillendiriyor..Mesut isminin Mesut Barzani'den esinlenildiği bile iddaa ediliyor..Mesut Özil'in babası ise kendilerinin hiç bir zaman etnik kimliklerini inkar etmediklerini,oğullarının buralara Türk halkının duaları sayesinde geldiğini ve onların dualarına ihtiyacı olduklarını söylüyor...Bilemeyiz baba Özil baskı ve tepkilerden çekindiği için mi böyle bir demeç verdi yoksa gerçekten samimi duygularla mı konuştu ancak Mesut'un Real Madrid gibi bir Dünya devinde forma giyecek olması ile bunla gurur duyan Türk halkını aylar önce olan bir olayla karşı karşıya getirmenin kime ne faydası var merak ediyorum ? Mesut Kürt olduğunu belirtmişse bunda ne sakınca var buda ayrı bir tartışma konusu ancak bizim Türk medyası artık kendisine çeki düzen vermeli.İnsanların hayatlarıyla bu denli oynamak gazetecilik mesleğinin bir görevi değildir.Bizler Mesut gibi bir oyuncuyu nasıl Milli Takımımızda oynatamadığımızın derdine yanacağımıza onun etnik kökeniyle uğraşmaya devam edelim..Bizler "Neden Mesut gibi oyuncular bizim ülkemizde yetişmiyor" diye düşüneceğimize , onu halkın önüne yem etmeye çalışalım...Sonra da " Ne olacak bu ülkenin hali " diye hayıflanalım...Bu ülke bu kafa yapısı yüzünden kaybediyor !
not:uzun zamandır yazı yazmıyorum bu yazıda tribunsel sevde adlı blogtan alıntıdır en yakın surede yani eylul ayıyla birlikte tekrar yazı yazmaya baslıycam hele su lüleburgazspor macları baslasın

6 Temmuz 2010 Salı

İçimizden biri haldun üstünel

Son günlerde gündemdeki tek isim Haldun Üstünel. Hani bir sezon önce geriye gidersek kahraman olan Haldun Üstünel. Ama şu anda bakıyoruzda sanki ironik bir biçimde her kahramanın başına gelen o ''vefasızlık'' duygusunu Haldın Üstünel'de yaşıyor . Yoksa biz mi yanılıyoruz demek geliyor içimden ama zannedersem yanılanlar Galatasaray Spor Kulubünün içindeki başka dengeler.
O dengeleri kimler kuruyor,kimler oluşturuyor bilmek pek mümkün değil. Basından takip edilen kısmında bizlere yansıtılanlar ve yakın çevrelerden alınan duyumları bir kenara koyarsak ortaya çok garip sonuçlar ortaya cıkıyor. Birileri Haldun Üstünel'in başarısını kaldıramıyor. Galatasaray'ın menfaatlerini yücelten birini çekemiyor. Derin Galatasaray belkide kişisel çıkarlarını;Galatasaray'ın üstünde tutuyor. Öyle ya Galatasaray'ı sadece onlar sevecek. Galatasaray sadece onların ..
Haldun Üstünel ismi belkide onlara Galatasaray'ın halkın takımı olduğunu. Galatasaray'ın bir Dünya Markası olduğunu hatırlattı. Bu hatırlatma o derin Galatasaray'ın zihninde bazı gel gitlere yol açtı. Yoksa Galatasaray elimizden gidiyor mu dediler ? Yoksa Haldun Üstünel biraz fazla mı olmuştu ?
Tesadüfler sadece aptalların inanacağı şeylerdir. Bu istifanın zamanlaması tesadüfi olamaz. Böyle bir şey gülünçtür. Başkanlık seçimlerini kaybeden; Adnan Öztürk. Bu seçimlerin galibi Adnan Polat. Peki sonrası ?
Sonrası işin biraz çetrefilli tarafını oluşturuyor gibi duruyor. Adnan Öztürk. Lisenin desteklediği o dünya vizyonunu benimsemiş ama maalesef Haim Fresco gibi bir ismin Canaydın döneminden sonra tekrar hortlamasını uygun gören bir başkan ... Acaba bu istikrarsızlık sürecinden ve istifadan bir prim sağlayabilir mi ? Deli saçması diyip geçmek en kolayı ama neden olmasın ?
Adnan Polat. Sayın Başkan bu istifa sürecinde soruların en çok yöneleceği isim. Durum buraya gelene kadar acaba sayın başkan neden buna müdahele etmedi ? İnsan bu kadar başarıyı, Galatasaray'ın menfaatleri doğrultusunda yapan birinin arkasında durmaz mı ? Ya da neden duramadı ? Engel olanlar neydi .. Attan inip eşşeğe binmek mi var yoksa Başkanın yeni politikalarında ? İnsan bu soruları sormadan edemiyor kendisine.
Son olarak ufak bir kıyaslama yapalım mı ? Transferin t sini bilmemesine rağmen kendini t cetveli gibi görüp düzgün çizgiler çiztiğini zannedip; yamuk işlere imza atmaya bayılan Sayın Adnan Sezgin'le. Transfer konusunda rüzgarlar estirip, sonbahar rüzgarları misali ayrılık senfonisine katılmaya mecbur olan. O içimizden birisi Haldun Üstünel.
Barusso; Carrusca; Skibbe; Leo Franco, İnamoto, Serkan Kurtuluş .. ve daha niceleri Sayın Adnan Sezgin'in transfer dehası olduğunun bir kanıtıdır .. Göremediğimiz o ince zekasını eleştirmek bile abes aslında ama demokratik haklarımız çerçevesinde yazımızı yazıyoruz işte ..
Birde transferden anlamayan Haldun Üstünel'e bakalım. Milan Baros; Harry Kewell; Frank Rijkaard, Abdel Kader Keita; Elano ... Galatasaray'da bir şey yapamamış bir sürü isim .. Boş transferler ...
Galatasaray Spor Kulübü Haldun Üstünel gibi bir ismi böylesine bir duruma sürüklemişse söylenecek çok da bir şey yok aslında .. Yazılan çizilenler boşa. Vefanın sadece bir semt adı olduğunu bizlere hatırlatıyor ...
Ama şunu asla unutmamak gerek. Biz Haldun Üstünel'e içimizden birisi dedik .. Ve gene bizim güzel bir beste sözümüz var .. Herkes gider biz kalırız BİZ GALATASARAYLIYIZ ..
Herkesin gidip sadece Haldun Üstünel'in kalacağı günler elbet gelecektir .. Ömrümüz vefa ederse yaşayıp görürüz ..


eskiacık blogtan aldım yazıyı çok guzel yazı olmus tesekkurler utku

18 Haziran 2010 Cuma

teşekkurler hıncal

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç. Tribünsüz, minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda..Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlıda yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar..
"Anladım" der gibi bir gülümseyişti bu.. Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.
Dahası..Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı..Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı.. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar.Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde,bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan: "Tabii" dedi.. "Bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."
"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı. "Mutluluk işte bu.." Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı..O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler. İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yan yana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken ki, o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya, o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki.. Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı.. Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Birkaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü..Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı..Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi..
Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolej'de çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu.. Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki..Kız "Keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o..
Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki..Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan, kız, dizeleri okurken..

"Ne hasta beklerdi sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolej'in önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı..Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli..
"Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni" dedi delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen'in sözlerini o, o zaman biliyordu sanki. Aşk onurlu olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, seytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.
Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir aslında.. İlki kıza verdiği.. Bir ikinci dörtlük daha vardı o kadar.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu..Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti.. Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız.
"Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."
"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece..Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı..
"Yaaa!.."Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün" dedi.. "Bu da ikinci ve son dörtlüğü onun.."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız dizelere bakarken..

"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hâlâ düşünüyor..O uzun, çok uzun bekleyiş aşkını öldürmüş müydü, acaba?. Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini yaşatmak için mi, yaşayanı silmişti yani?.. Yokluğunda bulmak bu mu demek oluyordu?..Ya da.. Ya da..Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp gitmişti, acaba? Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hâlâ bilmiyor..Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, delikanlı bendim!..

Hıncal Uluç


not:bu yazı yıllardır basucumda durur tesekkurler hıncal uluç bugunlerde bu yazıyı daha çok seviyorum

8 Haziran 2010 Salı

kasabadan kente lüleburgaz




cumartesi Ali Arslan Hoca'nın yeni yayımlanan "Kasabadan Kente bir Cumhuriyet Yürüyüşü "Lüleburgaz" kitabının tanıtım toplantısındaydık. 10 yıllık bir emeğin sonucunda hazırlanan bu kitap bir Lüleburgazlı için başyapıt olmakla beraber bir milat olarakta kabul edilmelidir. Böyle eserlerin devamlılığı olursa yaşadığımız kenti daha iyi anlar ve severiz.


Ali Hoca bu kitaba 10 yılını vermiş, bunun yarısı sadece belge,bilgi araştırmak; makale okumak, fotoğraf çekmek ile geçmiş bu arada Ali Hoca'nın söylediğine göre 100binden fazla belgeyi fotoğraf çekmiş . 5 sene de bu eseri yazma işi sürmüş.


Bu 1. kitap Lüleburgaz'ın, eğitim ve kültür tarihini anlatıyor. İçeriğinde sağlık, spor, tiyatro ile ilgili fotoğraf, bilgi ve belge mevcut. 2.kitap siyasal hayatını konu alacakmış. Ali Hoca 2. kitabın ekim gibi piyasaya çıkacağını söyledi, o kitabı da merakla bekliyoruz.

Hocamıza çok teşekkür ediyoruz, bundan sonraki yazarlık hayatında başarılar diliyoruz.
Kitaplar belirtilecek bir kırtasiyede satılacakmış. Fiyatı:25 TL

bu toplantıda beni yalnız bırakmayan utku kagan ve mustafaya cok tesekkurler

yazı:lüleburgazspor1967 den alıntıdır

30 Mayıs 2010 Pazar

çıktılar

kırklarelisporu tebrik ederiz 3.lige yanımıza hosgeldiniz canı gonulden sizi tebrik ederiz

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Yeniler



istanbula geldiğimde en sevdiğim sey atkı almak:)

Haydi kırklareli gel yanımıza

maç yarın 16:30 da beylerbeyi stadında kocaeli çenesuyu plajyolusporla haydi kırklareli al su macı don geri yanımıza

27 Mayıs 2010 Perşembe

Haydi trakya bisiklet turuna



-1. TRAKYA BİSİKLET TURU -BU YIL İLK KEZ DÜZENLENEN VE 9 ÜLKEDEN 11 TAKIMDA 77 SPORCUNUN KATILACAĞI 524 KİLOMETRELİK TRAKYA BİSİKLET TURU 4 ETAPTA KO
-1. TRAKYA BİSİKLET TURU-BU YIL İLK KEZ DÜZENLENEN VE 9 ÜLKEDEN 11 TAKIMDA77 SPORCUNUN KATILACAĞI 524 KİLOMETRELİK TRAKYABİSİKLET TURU 4 ETAPTA KOŞULACAK 27.05.2010 - 1. Trakya Bisiklet Turu (Tour of Trakya), yarın Tekirdağ'ın Malkara ilçesinden başlayacak.Türkiye Bisiklet Federasyonunun resmi internet sitesinde yer alan bilgiye göre, federasyonun 2010 sezonunda düzenleyeceği 2.2 kategorisindeki dört uluslararası yarış serisinin ilk ayağı olan ve yarın Malkara'dan başlayıp 4 gün sürecek turun ev sahipliğini, Tekirdağ Valiliği ve Tekirdağ Belediyesi üstlenecek. 4 etaptan oluşan ve 524 kilometrelik parkurda gerçekleştirilecek turda, 9 ülkeden 11 takımda 77 bisikletçi mücadele edecek.Trakya Bisiklet Turu, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları için vize alma yolundaki milli bisikletçiler açısından önemli bir puan mücadelesine sahne olacak. Tur, milli takımın yanı sıra kulüp ve sporcuların gelişmesine de önemli katkı sağlayacak. Türkiye Bisiklet Federasyonunun 2010 yılı takviminde 2.2 kategorisinde düzenlenecek diğer turlar ise Tour of Victory (26-30 Ağustos), Tour of Marmara (10-13 Eylül), Tour of Gallipoli (1-5 Ekim) olarak açıklandı.1. Trakya Bisiklet Turu, şu etaplardan oluşuyor:1. Etap 28 Mayıs 161 kilometre (Tekirdağ-Malkara-Hayrabolu-Tekirdağ)2. Etap 29 Mayıs 113 kilometre (Tekirdağ-Marmaraereğlisi-Çorlu-Tekirdağ)3. Etap 30 Mayıs 166 kilometre (Tekirdağ-Hayrabolu - Lüleburgaz-Muratlı-Tekirdağ)
4. Etap 31 Mayıs 84 kilometre (Tekirdağ-Şarköy)






26 Mayıs 2010 Çarşamba

Münferit


münferit filmi üstünde yazan yazı için ve ali erkazan için aldım ilginç bir film bekliyodum ve beklediğim gibide oldu acıkcası film kenarda kalmış guzel ve ilginç bir turk filmi konusu :denizin içinden çıkarılan 2 erkek cesedi ve yol ortasında ağır yaralı bulunup hastanede yaşamını yitiren 2 çocuk cesedi olmak üzere 4 ceset vardır şirin ve tatlı kasabada hayatlarını surudurn onlarca genç kızada tecavüz edilmiştir tecavüz edilenlerden biri aylin öğretmen sorgulandıkca gecmişe donulur ve cesetler arasındaki ilişkiler yavas yavas ortaya çıkar ancak ortada gizli tutulması gereken bir sırda vardır.Film duygusal diye geciyor ama bence psikolojik bir gerilim film ali erkazan muhtesem bir oyunculuk cıkarmış rolunun hakkını vermiş film turkiyede fazla denenmeyen kara film turunde idil fırat ta rolunun hakkını vermiş tek takıldıgım konu filmde liseliyi oyanayan kızın yasının buyuk olmasaydı. onun harici güzeldi herkese izlemesi için tavsiye edebileceğim bir film izlemek isteyene cd veririm:)

23 Mayıs 2010 Pazar

BÜYÜKSÜN

sen tüm dünyaya meydan okuyosun sana helal olsun

21 Mayıs 2010 Cuma

Vavien

vavien filmi ilgimi yeşilçam film ödüllerinde en iyi film ödülünü alınca dikkatimi çekmişti çok guzel iyi bir film bekliyordum ama karsıyaka-altay maçına giderken arabada emreyle sohbette emre sakın izleme çok kotu dedi ben izliyim merak ediyorum dedim sonuna kadar dayanırsan iyi dedi filmi iyice merak ettim film kucuk bir kasabada geciyor konusu: celal karısı ve çoçuğuyla mutsuz bir hayat sürmektedir abisi cemalle birlikte ortak oldukları elektrik dukkanında işler pek parlak değildir abisiyle tek eğlencesi samsunda pavyona gitmektir pavyonda çalısan sibel ceylana olan aşkı celal ın başına dert açıcaktır celal in karısı sevilay almanyada yasayan babasının gonderdiği paraları biriktirerek saklamaktadır bu paranın kurtuluş oldugunu düşünerek plan yapan celal i süprizler beklemektedir onemli bir ayrıntıda veriyim filmle ilgili film otomatik kapıyla açılıyor otomatik kapıyla kapanıyor garip bir film engin gunaydın ve binnur kayanın oyunculukları iyi filmde hep beklenmedik bir gelişme oluyor bu filmden sonra dusundum film gercekten ödüllük ilerlemeyen ama ruh hastası senaryosu yuzunden her an bisey olucak diye beklenen bir film iyiki sinemada gitmemişim kara film turundeymiş bu film zaten projedende belli fazla bir ses getirmedi proje yinede ortada bie emek var emek veren herkese tesekkurler

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Kara Köpekler Havlarken


Ejder kapanını almaya gitiğimde erkan can ın bu filminide gordum ve aldım.Filmden çok iyi bir performans beklemiyordum acıkcası oylede oldu istanbulun arka sokaklarını anlatıyordu film aynı başka semtin çoçukları filmi gibiydi bi kaç sahne hatta birbirine çok benziyodu filmin konusu :Mahallenin iki afilli delikanlısı; Güvercinci Selim (Cemal Toktaş) ve Çaça Celal(Volga Sorgu), gökdelenlerin hemen yanında dar gelirli insanların yaşadığı bir mahallede oturup, yolun öteki tarafındaki lüks semtlerde Usta (Erkan Can) dedikleri birisinin hesabına otoparkçılık yaparlar. Selim sevdiği kız Ayşe (Ayfer Dönmez) ile evlilik planları yapıyordur. Çaça'yla en büyük hayalleri ise kendilerine ait bir otoparka sahip olmaktır. Selim’in sürekli gittiği güvercinciler lokalinden abileri Mehmet (Murat Daltaban)’in bir alışveriş merkezinin güvenlik ihalesini beraber alma teklifini kabul ederler. İşini elinden almak istedikleri güvenlik müdürü Sait ( Ergun Kuyucu ) durumu öğrenince Selim ve Çaça'nın hayatları birkaç gün içinde baş edemeyecekleri kadar hızlı değişir.film erkan can'ın büyük oyuncu olduğunu yine kanıtladığı filmdir kanımca. adam belirdiği an, konuştuğu an filmin havası değişti resmen samimiyet kazandı, gerçeklik kazandı.-çaça'yı canlandıran volga sorgu bu filmde başka semtin çocukların canlandırdığı karakterin aynısı gibi. yani oyunculuk aynı ama sanki samimiyet bir nebze daha eksik gibi. Bir İstanbul Hikayesi gibi bişey olmuş senaryo itibarıyla :) Kaliteli oyuncular ve güzel diyaloglar var filmde...Bu bütceyle bu kadar olurmuş gerçekten.İzlenebilir bir film.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Ejder Kapanı


2009 yapımı olan ama ancak 20 ocak 2010 da gösterime giren filmi dun gece izledim film fragmanıyla oldukça ilgimi çekmişti ama ne yalan soyliyim izledikten sonra o kadar etkilenmedim filmin konusu Güneydoğu’da askerliğini yapan Er Ensar acımasız bir ölüm makinasıdır. Askerdeyken 12 yaşındaki kız kardeşine tecavüz edilmiştir. Askerden döndüğü ilk gün, kız kardeşinin kendini astığını öğrenir. Ardından şehirde cinayetler işlenmeye başlar. Soruşturmayı cinayet masasından iki usta dedektif Abbas, Celal ve stajyer polis memuresi Ezo üstlenir. Emekliliğinden önce son görevini üstlenen Abbas’ın tek hayali sevgilisi Cavidan’ı da alıp uzaklara gitmektir. filmde kenan imirzalıoğlu doğu şivesiyle istanbul şivesini birbirine karıstırıp kullanıyor doğu şivesini sevmediğimden bu konuşma tarzı hiç hosuma gitmedi nejat işler kısacık rolünde bakışları ve duruşuyla aslında her zaman üstünde gördüğümüz rollerden daha uzak bir oyunculuk çizmiş. öyle manyağın birini oynamıyor, soğuk kanlı bir yolunu kaybetmiş eski komandayu çok iyi canlandırıyor. bu topraklarda nedense layıkıyla polisiye çekilemiyor arkadaş.ya çok amerikanvarî oluyor, ya da yılan hikayesi* tarzı parodi tadında oluyor.malesef bu filmde 2sinden de var.ne yazık ki kötü bir film. yazı tura'da tüm eksik ve fazlalıklarına rağmen çok iyi bir iş çıkaran uğur yücel'den beklenmeyecek zayıflıkta bir filmdiarabali sahnelerde gereksiz atraksiyonlara girdiyse de, ozellikle surekli "genel af"a giydirmesi, guneydoguda bir savas oldugunun hatirlatilmasi, karakterlerin altyapilarinin izleyiciye aktarilmasi ve oyunculuk bakimindan oldukca etkileyici. akrep celal, ecnebi filmlerden asina oldugumuz "kotu polis" kavramini yerel tatlarla harmanlayarak muhtesem bir ekol yaratti. yerel tatlara bir diger guzel ornek ise surekli "topluca tayin edilmekten" korkan asayis sube muduru idi. ancak istanbul polis teskilatinin komple orta ve dogu anadolu'lu olmasi biraz ilginc olmus :) ne yalan soyliyim filmi sevemedim ama en azından ortada bir emek ver herkese bu emek için tessekkurler

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Trakya İçin Sporda Güzel bir Haftasonuydu

Lüleburgazsporumuz rekor kırdı ve 8 kasımda 8 tane attı


Edirne Olinspor Beko basketbol ligine yükseldi ve trakya spor tarihine adını altın haflerle yazdırdı


Kırklarelispor istanbul beylikduzunu 3-1 yenerek final grubuna kaldı işallah devamı gelir sporda başarılarla dolu bir haftasonu geçirdik işallah devamı gelir bu basarıların